"Kardeşlerim bana ne Çin'in incilerinden, zümrüdünden
Endülüs'ün bir yakutu yeter bana"
Coğrafyalar, geçmişi, şimdiyi, geleceği - savaş ve barışı içinde besleyen bir zıtlar mecmuasıdır. Şehirler, bu coğrafyaların parçaları ise mazîyi bulup âtîyi onun iziyle inşâ edebileceğimiz haritalardır bizim için. Biz de bu bağlamda, elimizde pusulamız, rehberlerimizle beraber Endülüs sokaklarını turladığımız seminerler serimizin üçüncü ve sonuncusunu gerçekleştirdik.
Endülüs, yitik bir İslam coğrafyası, Avrupa'nın yüreğine ilk adım, bütün itirabiyle yerel olsa da evrensele numune teşkil eden bir ruhtur. Öyle bir medeniyet ki, insanlık bu çağda bile Endülüs'ün kültür seviyesine ulaşamamıştır. Öyle bir ruh ki, reform ve rönesansa ilham olmuş, nice önemli şahsiyetler yetiştirmiştir. Ancak her çıkanın bir inişi olduğu gibi, her güzelliğin de bir yitişi mevcut. Bizim bu gönül coğrafyamız da tarih sahnesinde geride kalanlardan...
Biz de gözlerimiz ardımızda, onu aradığımız, onu bulduğumuz derslerimizin sonuncusuyla veda ve teşekkür ediyoruz. Yeni bir medeniyet kurmaktan öte bizim medeniyetimiz zaten vardı. Bu sebeple biz elimizde Endülüs kandilleri, kendi medeniyetimizin peşine düştük, Sevilla'da Ronda'da yürüdük. Katılım sağladığınız, bizimle yürüdüğünüz için teşekkür ediyoruz. Diğer yolculuklarda, gelecek derslerde görüşmek üzere.
Her yükselen bir gün düşer
İnişler başlar zirveden
Ya Rab, nedir bu çatışma, bu ayrılık İslam arasında
Alıp götürdü, nemiz var, nemiz yok, bir zulüm seli
Dün sultan idiler, bey idiler kendi ülkelerinde
Bugün küfrün elinde bir uşak, bir oyuncak
(Ebul Beka Salih Bin Şerif - Endülüs Mersiyesi)