Sevgili Misafirimiz,
İslam Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenen eserler hakkında kısa bir yazı kaleme alıyorum. Burada eserlere dair ön fikir ve kabaca bilgi sahibi olacaksınız. Benim müzeyi gezdikten sonra hislerimi bir miktar anlattığım dergimiz Mefkûre’ nin dördüncü sayısına da sizleri bekleriz. Aynı zamanda tüm bu deneyimleri bizzat yaşamanızı gönülden tavsiye ederim.
Müzeye girdikten sonra sağdaki koridor sizleri medeniyetlerimizin evlerine davet etmekte. Bir zamanlar hanelere karakter kazandıran dokuma halılar ve seccadeler şimdi koridorun sağ duvarına doku katmaktalar. Sol tarafta ise sakal-ı şerif ve Kur’an-ı Kerim mahfazalarından asırlar öncesinin aydınlığı şamdan ve kandillere pek çok eser bulunmakta. Koridorun sonunda ise hücre-i saadetten parçalar taşıyan genişçe bir sergi alanına geçiş yapılmakta.
Giriş katının merkezinde bulunan benim “kubbealtı” diye isimlendirdiğim alanda genel kubbe mimarisinin ve sekiz farklı caminin kubbelerinin görsel anlatımını ezan sesleri eşliğinde deneyimleyeceksiniz. Kelimeleri kifayetsiz bırakan Âb-ı Hayat sunumunun ifadesini görsellere bırakıyor ve içinize bir merak tohumu ekiyorum.
Medeniyetimizin kandili Kur’an-ı Kerim ve birbirinden güzel hat yazıları ile yazılmış sayfaları müzedeki hâkim eserlerden. En hayret uyandıranı ise “Bu boş tablo da ne?” dedirten eser. O “boş tablo ” tek yüzünde tüm Kur’an-ı Kerim’i yazılı bulundurmakta.
Diğer eserleri de hızlıca zikredip sizleri fotoğraflarla baş başa bırakmak istiyorum. Hüsn-i hat sanatında kullanılan aletlerden bağrı yanık neylere, tesbihlerden Kâbe örtüsüne, Fatih Sultan Mehmet’in defterinden satranç takımına, çinilerden rahlelere… Yani bir medeniyetin nüfuz ettiği yaşamın tüm alanlarından eserler görülmeyi bekliyor.